Sosyal Güvenlikte Piyasalaşma Gerçeği ve Türkiye

Sosyal güvenlikte devletin rolü, piyasanın yükselen etkisi ve özel sigortanın tamamlayıcı gücü Türkiye’de sosyal politika dengelerini yeniden şekillendiriyor.

İnsan, yaşadığı ömür boyunca sosyal risklere (işsizlik, yaşlılık vb.) maruz kaldığı gibi, bu risklere bağlı olarak gelir kesilmesi ve gelir azalması gibi durumlarla da karşılaşabilir. Nihayetinde birey, “sosyal dışlanma” riskiyle yüzleşebilir.

Peki, bir ülkede yaşayan vatandaşlar artan ve değişen sosyal ihtiyaçlar nedeniyle piyasaya bağımlı hale mi gelecek? Bu soruyu yanıtlayabilmek için öncelikle sosyal politika kavramına dair bazı temel bilgileri hatırlamak gerekir.

Sosyal politika, bir devlet politikasıdır. Devletler, sosyal devlet ilkesi gereği ve refah devletinin bir fonksiyonu olarak sosyal riskleri azaltmaya yönelik önleyici tedbirler uygulamakla yükümlüdür. Bu durum, uluslararası belgelerde de güvence altına alınmıştır.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 22. maddesinde:
“Her şahsın… sosyal güvenliğe hakkı vardır…”

ifadeleriyle sosyal güvenlik hakkı açıkça tanımlanmıştır.

İç hukukta ise Anayasa’nın 60. maddesi, “Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir.” diyerek bu hakkı güvence altına alır. Bu ifade, tüm vatandaşların eşitlik ilkesi çerçevesinde sosyal güvenlik sistemine dahil edilmesini zorunlu kılar.

Özel sigorta” ile “sosyal güvenlik” arasındaki ilişkiyi anlamak için sosyal politika kavramının derinlemesine incelenmesi önemlidir. Sosyal politikanın nihai amacı toplumsal gelişim (sosyal tekâmül) sağlamaktır. Ünlü Alman sosyolog Franz-Xaver Kaufmann, sosyal politikayı
“kamu politikalarının bir iç politikası” olarak tanımlar.

Sosyal politika yalnızca kamu tarafından yürütülen hizmetlerden ibaret değildir; piyasa, aile ve sivil toplum gibi aktörlerin katkısıyla şekillenen çok katmanlı bir yapıdır. Ayrıca sosyal politika; eğitim, sağlık, konut, istihdam, ulaşım gibi birçok refah hizmetini kapsar.
Sosyal güvenlik bu geniş yapının yalnızca bir parçasıdır.

Devletler, sosyal güvenlik politikalarını “modern” ya da “klasik (geleneksel)” yöntemlerle uygular. Modern sosyal güvenlik teknikleri arasında:

  • Sosyal sigortalar,
  • Sosyal yardım ve hizmetler,
  • Özel sigortalar

yer alır.

Türkiye’de sosyal güvenlik sistemi iki ana bileşenden oluşur:

Primli sistem: Sosyal sigortalar,
Primsiz sistem: Sosyal yardımlar ve hizmetler.

Her iki yapı da devlet tarafından finanse edilmekle birlikte, bir diğer refah kaynağı olan piyasa, özellikle özel sigorta aracılığıyla önemli bir rol üstlenmektedir.

Örneğin Şili, 1980’lerde sosyal sigortaların özelleştirilmesine öncülük eden ülkelerden biridir. Türkiye’de ise devletin sunduğu emeklilik sistemine ek olarak:

  • Bireysel Emeklilik Sistemi (BES)
  • Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES)

özel sigorta ile sosyal güvenlik arasındaki ilişkiye örnek teşkil eder.

Sağlık alanında da:

  • Özel sağlık sigortası,
  • Tamamlayıcı sağlık sigortası,

bu iş birliğini güçlendiren uygulamalardır.

Ayrıca iş kazaları ve meslek hastalıkları da sosyal güvenliğin kısa vadeli sigorta kollarındandır. Bu alanda işverenin sorumluluklarını kapsayan “İşveren Mali Mesuliyet Sigortası”, sosyal güvenlik–özel sigorta ilişkisinin kesişim noktalarından biridir.

Henüz mevzuatta yer almamakla birlikte yaşlanan nüfusun risklerine karşı “bakım sigortası” önemli bir ihtiyaç haline gelmiştir. On İkinci Kalkınma Planı (2024–2028) bu konuda açık bir hedef koymuştur: “Tamamlayıcı Uzun Süreli Bakım Sigortası ihdas edilecektir.”

Tüm bu gelişmeler ışığında, piyasalaşma adımlarının sosyal güvenliği tamamlayıcı mı yoksa ikame edici mi olduğu tartışılmaya devam etmektedir.
Bu tartışmanın merkezinde:

  • Piyasa başarısızlıkları,
  • Hizmetlerin metalaşması,
  • Sosyal harcamaların sürdürülebilirliği,

gibi konular yer alır.

Artan sosyal harcamalar nedeniyle sosyal güvenliğin sürdürülebilirliği, Türkiye de dahil birçok ülkede kritik bir tartışma alanıdır. Bu süreç, sosyal güvenlik sistemine alternatif arayışların piyasa mekanizması üzerinden şekillendiğini göstermektedir.

Dr. Yavuz Selim Kaymaz

“Sosyal Güvenlikte Piyasalaşma Gerçeği ve Türkiye”

Dr. Yavuz Selim Kaymaz

5 onaylı ziyaretçi yorumu

Murat Arslaner

Murat Arslaner

05 December 2025 saat 17:27

Çok güzel anlaşılır bir köşe yazısı okudum ve çok istifade ettim. Var olunuz hocam. Selamlar

ÖMER AKDAĞ

ÖMER AKDAĞ

06 December 2025 saat 23:14

Mevcut sistemin tespiti güzel yapılmış. Ayrıca "bakım sigortası" gibi mevzuatımıza henüz dahil olmamış ama yakın gelecekte dahil olması kuvvetle muhtemel hususlara işaret edilmiş. Şayan-ı tebrik.

Caner ARABACI

Caner ARABACI

08 December 2025 saat 16:34

Hocam, yazınızı okudum. Bu konulara kafa yorup, anlaşılır açıklamalar getirmek çok yerinde bir iş. Sizi tebrik ederim. Yalnız sözü, sosyal güvenliğin sürdürülebilirliği konusuna getirip bırakmışsınız. vakıflarla toplum desteğinin artmasını mı düşünüyorsunuz? Herhalde gelecekte bu konuda bir yazınızı okuyacağız sanıyorum. Kalemi toplum yararına kullanmanız tebriki hak ediyor. Selamlar.

Fatih Boz

Fatih Boz

12 December 2025 saat 17:41

Yavuz hocam makaleniz için tebrik ederim. Makalenizinin son paragrafında belirttiğiniz "sosyal güvenliğin sürdürülebilirliği" konusunun oldukça önemli olduğunu düşünmekteyim. Bu konu ile ilgili rakamlarla desteklenecek bir makalenin (eğer açık varsa çözüm önerileri ile) aydınlatıcı olacaktır. Saygıiarımla,

Ferhat AKÇAALAN

Ferhat AKÇAALAN

13 December 2025 saat 01:35

Sayın Hocam, kaleminize sağlık. Sosyal politikanın yalnızca devlet eliyle değil; piyasa ve sivil toplum aktörleriyle birlikte işleyen çok katmanlı bir yapı olduğunu son derece net ortaya koymuşsunuz. Özellikle “tamamlayıcılık” ile “ikame edicilik” arasındaki ince çizginin vurgulanması kritik. Şili örneğinde görüldüğü üzere, sosyal güvenliğin bütünüyle piyasa mekanizmasına devredilmesinin yarattığı tahribat biliniyor. Türkiye’nin, devletin garantörlüğünü koruyan karma model içinde kalarak sosyal devlet ilkesinden taviz vermeden bu süreci yönetmesi hayati önem taşıyor. Bakım sigortasına ilişkin tespitiniz ise ileriye dönük ve vizyoner bir çerçeve sunuyor.

Yorum Yaz